Ülkemizde öğrencilerin yüzde 90’dan fazlası İngilizce dilini temel düzeyde bile konuşamıyor. Yabancı dili ilk yılda sevenlerin oranı yüzde 80 iken lise son sınıfta bu oran yüzde 37’lere düşüyor. İngilizce öğrenme isteğindeki bu düşüş sizce de korkutucu değil mi?
British Council ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) “Türkiye’deki Devlet Okullarında İngilizce Dilinin Öğretimine İlişkin Ulusal İhtiyaç Analizi” başlıklı raporu, Türk öğrencilerin İngilizce öğrenmede yaşadığı sıkıntıları açıkça ortaya sermiştir.*
Rapor; Türkiye’deki İngilizce öğretmenlerinin yüzde 80’in etkin dil dersleri vermek için gereken niteliklere ve dil becerilerine sahip olduğunu ortaya koyarken; diğer yandan öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun – yüzde 90’dan fazlasının – bin saatlik dersten sonra bile İngilizce seviyelerinin hala temel düzeyde kaldığını gözler önüne sermiştir.
Gözlemlenen bütün sınıflarda öğrencilerin İngilizce olarak iletişim kurmayı ve dile işlevsellik kazandırmayı öğrenemedikleri saptanmıştır. Dolayısıyla İngilizce öğrenme çabaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Nihayetinde raporda; derslerde gramer öğretmenin yerine İngilizce’nin bir iletişim aracı olarak öğretilmesi yani günlük konuşma diline daha fazla ağırlık verilerek İngilizcenin eğitim müfredatına girmesi gerektiği vurgulanmıştır. Gerçekten de durum ülkemizde böyle.. Yıllarca bu ders ile teşviki mesaide bulunduğumuz halde neden sonuç alamıyoruz?
Kıstas Kim?
Hindistan’da aksansız, iyi İngilizce konuşan insanların sayısı 125 milyon. Bu İngiltere nüfusunun iki katından fazla. ‘’Kendimizi karşılaştıracağımız ya da kıstas alacağımız ülke Hindistan mı, diğer ülkelere de bakalım, kıyaslayalım.’’ dediğinizi duyar gibiyiz. Diğer ülkelere bakmadan önce, size şu istatistiği sunmamıza izin verin; 44 ülke arasında yapılan “İngilizce yeterlilik sınavında da ancak 43. olabilmişiz ki; bu da neden diğer ülkelerle mukayeseye gerek olmadığının somut bir örneği…
Hiç bilmediğimiz bir dilin ağırlıklı dil bilgisine (gramer) dayalı eğitim, öğrenciyi o dar çerçevede sıkıştırıyor… Öğrenci İngilizceyi; Coğrafya, Tarih vb. gibi – ezberlenecek, üzerine saatlerce çalışılacak, dil bilgisi kurallarını formüle ederek öğrenilecek bir ders olarak görüyor ve bir iletişim aracı görmekten git gide uzaklaşıyor… Dolayısıyla ilk ve orta öğrenimi boyunca aldığı yüzlerce ders saatinin sonunda, nasıl ki Coğrafya derslerinden öğrendiği ‘Türkiye’nin en yüksek dağı Ağrı’dır’ı unutmuyorsa, İngilizce de de What is your name?”i unutmuyor. Ancak yine Coğrafya derslerinden diğer öğrendiği ‘Türkiye’nin en uzun nehri sorulunca cevaplar Kızılırmak Nehri mi / Fırat Nehri mi ikileminde boğuluyor. Bu ikilem İngilizce dersinden How old are you? sorusuna verdikleri “I am fine” mı demeliyim, yaşımı mı söylemeliyim ikilemiyle kıyasıya yarışır. Tam olarak da öğrencilerin İngilizceye ezberci, ders ders yaklaşımlarının somut örneklerinden biridir; “How old are you?” sorusu…
İngilizce öğrenme; iletişime dair becerileri de kapsayarak gerçekleştirilmelidir. Dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerileri öğrenciler için eş anlı işlenmelidir. Okuma – yazma bilmeyen insanlar tüm becerileri olmasa da dinleme ve konuşma becerileri geliştiğinden iletişim kurabilmektedirler, kağıt üzerinde o dilin tüm dil bilgisi kurallarını bildiklerinden değil.
Sıfırdan İngilizce Öğrenme Sırları
Oxford Yayınları Genel Yayın Müdürü Emrah Özpirinçci de yabancı dil eğitiminde diğer derslerden daha farklı bir sisteme gerek olduğunun kabul edilmesi gerektiği görüşünde. Özpirinçci’ye göre; yabancı dil eğitiminde diğer derslerden farklı olarak üç temel unsur var; 1.si; ders saatleri ve öğrencinin yoğunluğu, 2.si ise dile hâkim, iyi bir öğretmen.
Öğretmen, yabancı dil eğitiminde dört temel beceriyi (okuma, yazma, konuşma, dinleme) eşit oranda kazandırmaya çalışmalıdır. Ancak Özpirinçci ülkemizde bir tek okuma ve yazmaya yoğunlaşıldığı fikrinde. Bunun da 3. temel unsur olan materyal eksikliğinden kaynaklandığını söylüyor ve ekliyor: “Ortadoğu, Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinde devlet ön planda. Çok güzel bir müfredat var, bu müfredata uygun istediğiniz materyali kullanın deniyor öğretmenlere. Materyali hoca seçtiğinden kendisinin ve öğrencinin seviyesine uygun programı uygulamaya konuyor. Yardımcı materyallerle ders verilmeye çalışılıyor. Dijital olanaklardan da yararlanılıyor. Bizde bakanlığın verdiği tek bir kitapla işleniyor dersler. Dokümanları hoca seçmeli. Bizde herhalde hocalara güven yok. Yabancı dil öğrenmek ya da öğretmek için biraz yurtdışına bakmalı. Açık fikirli olmak lazım.
Neden İngilizce Öğrenemiyoruz?
Sistem, müfredat, yabancı hoca azlığı vs. gibi olumsuz sonuçlar doğuran etmenlerin yanı sıra bizim hatalı tutumlarımız neler ?
- “Anlıyorum ama konuşamıyorum.”
- Gramer takıntımız
- “İngilizce yurt dışında öğrenilir.”
Anlıyorum ama konuşamıyorumcular:
İngilizce öğrenmek isteyenlerin ya da geliştirmek isteyenlerin heveslerini kırmak gibi olmasın ama aslında bu çok da doğru bir durum değildir. Bu cümleyi kullanan kişileri çoğu; bazı kelimeler kulağına daha önce çaldığı için, ya da bildiği kelimeleri aralarda duyduğu için anladığını düşünmekte. Halbuki kişi bir konuşmanın tamamını anlayabiliyorsa karşılığını da verecek düzeydedir. Konu hiç ilgi duymadığı ya da hiçbir bilgisinin olmadığı bir konu dahi olsa, bunları düzgün şekilde ifade edebilmelidir. Ama bu cümleyi kuran kişilerin çoğu için bu durum bile geçerli değildir. Dolayısıyla ‘Anlıyorum ama konuşamıyorum’ genellikle bir yanılgıdan ibarettir, ya da son derece kısmi bir anlama söz konusudur.
Gramer takıntımız:
Eğitim sistemimizde öğretmenler, 30 – 50 kişilik sınıflarda, ağır bir müfredat ile yabancı dil öğretmeye çalışıyor. Dolayısıyla konuyu anlatıp “Bu budur” şeklinde bir iki örnek ile açıkladıktan sonra dersi bitirmek ve yeni konuya geçmek durumunda kalıyor. Bu durum da öğrenciyi; anlama, sindirme ve uygulama şansı bırakmadan doğruca ezbere itiyor. Dünyada böyle bir mucize yok ki; kişi pratik yapmadan sadece kağıt üzerinde ve az işiterek öğrensin. Bu ezber sistemi ise zamanla öğrencide özellikle gramer takıntısına yol açıyor. Muhakkak tüm kuralları öğrenmek istiyorlar, çünkü zamanla herkes ezber bağımlısı oluyor. Oysa ki dünyada kabul gören dil eğitim sistemi British Culture Beylikdüzü olarak bizim de benimsediğimiz konuşmaya ve anlamaya yöneliktir. Gramer kesinlikle öncelikli değildir.
İngilizce yurt dışında öğrenilir:
Bu fikir oldukça yaygın. Yaygın olması da çok doğal, zira yazımızın başında dil öğrenme başarılarımızın istatistiklerini size sunmuştuk. Bunun elbette doğruluk payı vardır, İngilizce öğrenmenin hızı artar, pratize etme şansınız çok çok daha yüksektir vs… Ancak bunun karşı argümanı da; dil yurt içinde kesinlikle öğrenilmez değildir. Şöyle ki; dünyada yaklaşık bir buçuk milyar insan İngilizce konuşuyor ve sadece 600 milyon insanın anadili İngilizce’dir. 900 milyon insanın tamamının İngiltere’ye, Kanada’ya, ABD’ye gidip öğrendiğini düşünmek elbette hayaldir.
*Rapor ile ilgili ayrıntılı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
Doğru İngilizce Öğrenme için Ne Yapmalı :
- Gramer takıntısından vazgeçmeli (evet, bunca yıldır bu alışkanlık katranlaşmış olabilir – ancak değiştirmek gerek)
- Mümkün olduğu kadar – her gün en az 80 dakika- kendimizi dile maruz bırakmalıyız; diziler, şarkılar, haberler, radyo vs.. Günümüz dijital çağında bu artık hiç zor değil…
- Disipline olma problemimiz varsa, muhakkak profesyonel destek almalıyız.. Dil okulları, grup ya da özel dersler.. Ancak kesinlikle gramer bazlı bir tavır olmamalı…
- Konuşmaktan, yanlış yapmaktan, telaffuzuma güvenmiyorum – utanmıyorum kıyafetleriniz artık üzerimizden atmalıyız.. İnsanlar binlerce yıl önce dumanla anlaşmış, siz yanlış telaffuz ettiniz diye kıyamet kopmaz, üzülmeyin… Korkmayın, konuşun…
- Pes etmeyin, aslında öğrenememenin en büyük sebeplerinden biri de pes etmek..
Emrah Özpirinççi’nin de dediği gibi, sizlere dört temel beceriyi (okuma, yazma, konuşma, dinleme) eşit oranda kazandırmaya çalışan yabancı dil kursu British Culture Beylikdüzü olarak İngilizce öğrenmenin kapılarını açmanız için sizi bekliyoruz. Bilgi almak için bize ulaşın!